Globalleşen düzende gelişmişlikleri yakalayabilmek ve benzerler arasından kolayca sıyrılabilmek için dil bilmek zorunlu bir hal aldı. Özellikle İngilizce’ye duyulan ihtiyacın bariz bir şekilde ortada olması dahi çocukların şimdiden bu duruma alışkanlık gösterebilmelerini ve hatta erken yaşta dil öğrenmelerini gerektirir oldu. Ancak dil öğrenmek için sağlıklı bir eğitim sistemi olması gerektiği ve Türkiye’de birçok ülkede olduğu gibi sınavı geçecek kadar (!) dil öğrenme düzeni sebebiyle birçok kişi anadil dışında ancak çok az düzeyde İngilizce biliyor.
Çocukların dili kavrama yetenekleri, bilgi ve birikimlerden oluşan tabu ve yoğunluk olmadığı için oldukça iyi düzeydedir. Birçok aile bu konuda çocuklarının özel bakıcılar tarafından yetiştirilmesini ve ev içerisinde daha çok küçük yaşlarda anadil öğrenir gibi yabancı dilleri edinmesini sağlıyor.
10 Yaş Sonrasında Öğrenme Yalnızca Tercüme ile Oluyor
7 yaşına kadar nesneleri, kipleri, cümle yapılarını analiz etmeyi başaran beyin, 10 yaşından sonra tecrübelerine bağlı çözümlemeler yapmaya başladığı için tercüme üzerinden yabancı dil öğrenmeye başlıyor. Bu da öğrenme sürecini zorlaştırdığı gibi kavrama yeteneğini de azaltıyor.
Dil öğrenme sürecindeki en teşvik edici durum mecburiyettir. Mecbur kalmadıkça yüzmeyi öğrenmekten korkmak gibi beyin çözüm yolu aramaktan çekinir ve sürekli erteler. Konuşma düzeyinde iyi sayılabilecek dil yeteneğinin gramer eksiklikleri zamanla tamamlanabilse de grameri tam ancak konuşamayan birinin eksiklikleri kolayca tamamlanamaz. Dolayısıyla hem küçük çocuklarda hem de yetişkinlerde dil öğrenme sürecinde istek, konuşma ve dinleme gereklidir.